Kütüphaneden yeni çıkmıştım. İşten eve dönüyordum. Güneş battıktan hemen sonraydı. Gündüzün geceye yenildiği o ince çizgideydi vakit. Babaların kollarının altına iki ekmek kıstırıp muzaffer bir komutan edasıyla evlerine döndüğü, adımların hızlı atıldığı demler… Bense inadına ağır yürüyordum. Her şeye geç…
Gözleri karardı, düşecek gibi oldu. Güçlükle koltuğun kenarına ilişti. Elindeki mektubun son cümlelerindeydi hâlâ gözleri: Affet! Sana hayatının en büyük kötülüğünü ben yaptım. Seni yıldızlara ben koydum. Bu kadar yüksekten düşeceğini hiç düşünmemiştim. Düşmezsin sanmıştım. Düştün.
– Aşk evliliği mi yapayım, mantık evliliği mi? – Tabi ki aşk evliliği. – Neden hocam? – Mantıklı düşünen, aklı başında biri evlenir mi Abidin? Blogdaki diğer küçürek öyküleri de okumak istersin diye düşündüm. Okursun ya, kaç dakikanı alacak ki?…