Bazı şiirler çok şanslı. Şiir olmakla kalmamış bir de bestesi yapılmış. Şarkı yapılmış şiirler yani. Daha önce bestelenmiş şiirler başlığı ile üç beş yazı kaleme almıştım. Orada farklı şairlere ait şiirleri bir araya getirmiştim. Bu kez daha derli toplu bir çalışma olması için bir şaire ait bestelenmiş ne kadar şiir varsa -tabi benim bildiğim ve bulabildiğim- derlemeye çalıştım. Zihnime şimdiden yirmi kadar şair koydum. Zaman içinde hepsini ele alacağım. Şiirleri şarkı olmuş şair denince aklımıza gelen ilk isimlerden biri Attila İlhan olmalıdır. Attila İlhan’ın şarkıya dönüşmüş şiirlerini bir araya getirirken daha pek çok şairin yüzlerce şiirinin bestelenmiş olduğunu gördüm. Aslında Attila İlhan’ın bestelenmiş şiirleri için (yirmi beş ile başladım, sonradan eklenenlerle otuz üç) bu yazı biraz uzun oldu. Ama bütünlüğü bozmamak için yazıyı bölmedim.
Yine yazının çok uzamaması için şiirlerin tamamını almadım. Merak edenler farklı şiir sayfalarından bunlara ulaşabilir. Bazen bir şiir için birden fazla beste yapılmış. Oluşturduğum çalma listesinde şarkıların farklı bestelerini de bulabileceksiniz.
Gelelim Attila İlhan’ın Bestelenmiş yirmi beş şiirine. Dinlemek istediğiniz şarkıyı listeden kolayca seçebilmeniz için Youtube çalma listesini aşağıya ekliyorum.
İçindekiler
- . Acı Ninni
- . Ağustos Çıkmazı
- . Ah
- . An Gelir
- . Askıda Yaşamak
- . Ayrılık Sevdaya Dâhil-1
- . Ben Sana Mecburum
- . Bitsin Dedik
- . Böyle Bir Sevmek
- . Cinayet Saati
- . Elde Var Hüzün
- . Eski Sinemalar
- . Gece Buluşması
- . Grev
- . İhtiyarlar Balladı
- . İstanbul Şehri Ağlıyor
- . Jilet Yiyen Kız
- . Karantinalı Despina
- . Kim Kaldı
- . Lili Marlen
- . Mahûr
- . Mızıkacı Çocuk
- . Rinna Rinnan Nay
- . Sen Benim Hiçbir Şeyimsin
- . Sen İnsansın
- . Sisler Bulvarı
- . Sultan-ı Yegâh
- . Şahane Serseri
- . Tut ki Gecedir
- . Üçüncü Şahsın Şiiri
- . Varsağı
- . Yangın Gecesi
- . Yirmibeşinci Kısım
. Acı Ninni
Ahmet Kaya (Acı Ninni)
uyusun ay büyüsün camlar buğulanmasın
sen uyu uyusun bulutlar uyanmasın
ışıklar uyanmasın camlar buğulanmasın
sen uyu uyanmasın istanbul uyusun
karagümrük uyusun fatih uyusun
atatürk bulvarı’nda rüyalar büyüsün
sen uyu uyusun istanbul uyanmasın
gemiler uyanmasın camlar buğulanmasın
cibali uyanmasın evliya gibi uyuyor
kuytulara sokulmuş yummuş gözlerini
dudakları kilitli kirpikleri dolaşık
uykusunun içinde bir çığlık dağılıyor
gözbebekleri kirli gölgeleri sırnaşık
cibali korkuyor uykusu bölünmesin
uyusun büyüsün bulutlar uyanmasın
gemiler uyanmasın haliç buğulanmasın
bir yudum zehir gibi selim kaptan’ın uykusu
beykoz’u kaybetmiş beykoz’u
haliç’te arıyor unkapanı köprüsü
güya kadıköy’deymiş gemi demir tarıyor
dalgıç izzet rüyasının dibine inmiş
yirmi beş kulaçtan bir somun ekmek çıkarıyor
izzet’in gözlerini balıklar yemiş
ama nasıl büyük büyük uyuyorlar
uyusunlar sen uyu kimseler uyanmasın
cibali uyanmasın kalbim buğulanmasın
biletçi şerif ali kontrol şevket’i dövüyor
gözlüklerini kırıyor bir kaşını yarıyor
şevket’in sol kaşından mürekkep akıyor
pencereler gözlerini yumuyorlar
ben şoförüm benim ellerim şoför
daha bir sefer taksim yapacağım
arabayı yağmurun altından çekmeli
yarın belki tarabya’dan denize uçacağım
cibali yorgun bir mahkum gibi gölgeli
uyuyor uyusun vakitsiz uyanmasın
garajlar uyanmasın camlar buğulanmasın
cibali’nin uykusunu devler bekliyor istanbul bekliyor
marangoz serkis’in uykusunu ahmed’in uykusunu
büyük ocaklar gibi harıl harıl uyuyorlar
şahdamarlarından kâhtane deresi akıyor
bir orman heybetiyle karanlıkta büyüyorlar
rüzgârın gizli seslerini duyuyorlar
ninnisini duyuyorlar acı ninnisini
rüyalarına kırk haramiler giriyor
istanbul’un fırınları giriyor lokantaları
tezgâhları giriyor berber dükkânları
bulutlar dilim dilim yüreklerini yarıyor
ümidlerini bir hazine gibi saklıyorlar
saklasınlar uyusun ümidleri büyüsün
ay büyüsün uyusun bulutlar uyanmasın
cibâli uyanmasın camlar buğulanmasın
. Ağustos Çıkmazı
Yaşar (Beni Koyup Gitme)
Beni koyup koyup gitme, n’olursun
Durduğun yerde dur
Kendini martılarla bir tutma
Senin kanatların yok
Düşersin yorulursun
Beni koyup koyup gitme, n’olursun
Bir deniz kıyısında otur
Gemiler sensiz gitsin bırak
Herkes gibi yaşasana sen
İşine gücüne baksana
Evlenirsin, çocuğun olur
Beni koyup koyup gitme, n’olursun
. Ah
Ahmet Kaya (Ah)
yüzünün yarısı göz kadife yansımalı
bulutlu siyah ah bulutları eflatun
o boy aynasından çıktı fransızın malı
vişne asidi vardı tadında rujunun
ah sinema yıldızı filan olmalı
ağızlığı kristal son derece uzun
bir kibrit çakıldı mı ah yağmurluklu kız
alevinden anlamlı dumanlar üfürüyor
ah çocuk yüzünde gül goncası ağız
saçlarından incecik su tozu dökülüyor
sığınak gibi derin ağaçlar gibi yalnız
karartma başlamış ışıklar örtülüyor
ellerinde ruh gibi ah portakal kokusu
kırkmaları morsalkım göz kapakları saydam
çok vapurun battığı bir liman orospusu
bir hırsla öptüm ki ah ölürüm unutamam
ay ışığında deniz akordeon solosu
pırıl pırıl yaşadım üç dakika tastamam
görkemli çadırında italyan lunaparkın
sanki zeytin düşürür yerlere gözlerini
ah tahtına kurulmuş bol sakallı bir kadın
sutyenler tutmuyor çılgın göğüslerini
kaşları ip incesi kumral kirpikleri kalın
kim görse şaşırır sakalının süslerini
tavana asılmış sosyalist saçlarından
ah sabah sabah omuzları kan içinde
işkence sonrası genç bir kadın militan
yığınlar uğulduyor hummalı gençliğinde
adı bile çıkmamış dudaklarından
doğru yaşadığının sımsıkı bilincinde…
. An Gelir
Selda Bağcan (An Gelir)
Ahmet Kaya (An Gelir)
an gelir
paldır küldür yıkılır bulutlar
gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet
o eski heyecan ölür
an gelir biter muhabbet
çalgılar susar heves kalmaz
şatârâbân ölür
şarabın gazabından kork
çünkü fena kırmızıdır
kan tutar / tutan ölür
sokaklar kuşatılmış
karakollar taranır
yağmurda bir militan ölür
an gelir
ömrünün hırsızıdır
her ölen pişman ölür
hep yanlış anlaşılmıştır
hayalleri yasaklanmış
an gelir şimşek yalar
masmavi dehşetiyle siyaset meydanını
direkler çatırdar yalnızlıktan
sehpada pir sultan ölür
son umut kırılmıştır
kaf dağı’nın ardındaki
ne selam artık ne sabah
kimseler bilmez nerdeler
namlı masal sevdalıları
evvel zaman içinde
kalbur saman ölür
kubbelerde uğuldar bâkî
çeşmelerden akar sinan
an gelir
-lâ ilâhe illallah-
kanunî süleyman ölür
görünmez bir mezarlıktır zaman
şairler dolaşır saf saf
tenhalarında şiir söyleyerek
kim duysa / korkudan ölür
-tahrip gücü yüksek-
saatlı bir bombadır patlar
an gelir
attilâ ilhan ölür
. Askıda Yaşamak
Kazım Koyuncu (Askıda Yaşamak)
Boynuna o yeşil fuları sarma çocuk
Gece trenlerine binme, kaybolursun
Sokaklarda mızıka çalma çocuk
Vurulursun
. Ayrılık Sevdaya Dâhil-1
Zuhal Olcay (Ayrılık Sevdaya Dâhil)
Vedat Sakman (Ayrılık Sevdaya Dâhil)
açılmış sarmaşık gülleri
kokularıyla baygın
en görkemli saatinde yıldız alacasının
gizli bir yılan gibi yuvalanmış
içimde keder
uzak bir telefonda ağlayan
yağmurlu genç kadın
. Ben Sana Mecburum
Samime Sanay (Ben Sana Mecburum)
Hümeyra (Ben Sana Mecburum)
Cem Karaca (Ben Sana Mecburum)
ben sana mecburum bilemezsin
adını mıh gibi aklımda tutuyorum
büyüdükçe büyüyor gözlerin
ben sana mecburum bilemezsin
içimi seninle ısıtıyorum
ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
bu şehir o eski İstanbul mudur?
karanlıkta bulutlar parçalanıyor
sokak lambaları birden yanıyor
kaldırımlarda yağmur kokusu
ben sana mecburum sen yoksun
sevmek kimi zaman rezilce korkudur
insan bir akşam üstü ansızın yorulur
tutsak ustura ağzında yaşamaktan
kimi zaman ellerini kırar tutkusu
birkaç hayat çıkarır yaşamasından
hangi kapıyı çalsa kimi zaman
arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
fatih’te yoksul bir gramafon çalıyor
eski zamanlardan bir Cuma çalıyor
durup köşe başında deliksiz dinlesem
sana kullanılmamış bir gök getirsem
haftalar ellerimde ufalanıyor
ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
ben sana mecburum sen yoksun
belki Haziranda mavi benekli çocuksun
ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
belki Yeşilköy’de uçağa biniyorsun
bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
belki körsün kırılmışsın telâş içindesin
kötü rüzgâr saçlarını götürüyor
ne vakit bir yaşamak düşünsem
bu kurtlar sofrasında belki zor
ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
ne vakit bir yaşamak düşünsem
sus deyip adınla başlıyorum
içim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
hayır başka türlü olmayacak
ben sana mecburum bilemezsin..
. Bitsin Dedik
Gülden Özsoy (Bitsin Dedik)
bitsin dedik bitmedi beklemek
işte gece rüzgarlı gece
işte bulutlar almış başını gidiyor yine
bensiz dans edeceksin demek
müzik sen sahnede sahne rüzgarda
gözlerin gözlerin uzaklarda
ben kimim yağmurlar içinde mahzun
nerde saadetimiz nerde sarmaşıklı ev
nerde her akşamki kemanı komşumuzun
ya sen nerdesin nerdesin
işte rüzgar işte sonbahar yıldızları
işte kalbim işte şiirlerim
sen gelsen elini alnıma koysan
saçlarını öpsem
ağlasam
. Böyle Bir Sevmek
Ahmet Kaya (Böyle Bir Sevmek)
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
yağmur giyerlerdi sonbaharla bir
azıcık okşasam sanki çocuktular
bıraksam korkudan gözleri sislenir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir
hayır sanmayın ki beni unuttular
hala ara sıra mektupları gelir
gerçek değildiler birer umuttular
eski bir şarkı belki bir şiir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir
yalnızlıklarımda elimden tuttular
uzak fısıltıları içimi ürpertir
sanki gökyüzünde bir buluttular
nereye kayboldular şimdi kim bilir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir.
. Cinayet Saati
Ahmet Kaya (Cinayet Saati)
Bajar (Cinayet Saati)
Haliç’te bir vapuru vurdular dört kişi
Demirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu
Dört bıçak çekip vurdular dört kişi
Yemyeşil bir ay gökte dağılıyordu
Deli cafer ismail tayfur ve şaşı
Maktulün onbeş yıllık arkadaşı
Üçü kamarot öteki aşçıbaşı
Dört bıçak çekip vurdular dört kişi
Cinayeti kör bir balıkçı gördü
Ben gördüm kulaklarım gördü
Vapur kudurdu kuduz gibi böğürdü
Hiçbiriniz orada yoktunuz
Demirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu
On üç damla gözyaşını saydım
Allahına kitabına sövüp saydım
Şafak nabız gibi atıyordu
Sarhoştum Kasımpaşa’daydım
Hiçbiriniz orada yoktunuz
Haliç’te bir vapuru vurdular dört kişi
Polis kaatilleri arıyordu
Deli cafer ismail tayfur ve şaşı
Üzerime yüklediler bu işi
Sarhoştum Kasımpaşa’daydım
Vapuru onlar vurdu ben vurmadım
Cinayeti kör bir balıkçı gördü
Ben vursam kendimi vuracaktım
. Elde Var Hüzün
Nur Yoldaş (Elde Var Hüzün)
söyleşir
evvelce biz bu tenhalarda
ziyade gülüşürdük
pır pır yaldızlanırdı kanatları kahkaha kuşlarının
ne meseller söylenirdi mercan koz nargileler
zamanlar değişti
ayrılık girdi araya
hicrana düştük bugün
ah nerde gençliğimiz
sahilde savruluşları başıboş dalgaların
yeri göğü çınlatan tumturaklı gazeller
elde var hüzün
o şehrayin fakat çıkar mı akıldan
çarkıfeleklerin renk renk geceye dağılması
sırılsıklam aşık incesaz
kadehlerin mehtaba kaldırılması
adeta düğün
hayat zamanda iz bırakmaz
bir boşluğa düşersin bir boşluktan
birikip yeniden sıçramak için
elde var hüzün
. Eski Sinemalar
Ömer Özgeç (Eski Sinemalar)
Timur Selçuk (Eski Sinemalar)
karanlığa dağılan o çocuk ben miyim
beni mi kovalıyor tabancalı adamlar
ıssız sarayların güngörmez prensiyim
yalnızlığımı belki bir aşk tamamlar
bilmek zor hangi filmin neresindeyim
ne yapsam içimde o eski sinemalar
galiba tahtabacak korsan gemisindeyim
prensesler cariyem akdeniz bana dar
günlerdir teksas’ta eşkıya izindeyim
hızlı tabanca çeken üstüme kim var
tarzan zor durumda yetişmeliyim
ne yapsam içimde o eski sinemalar
kanlı bir sarışınla şanghay trenindeyim
takma kirpiklerinde hülyalı dumanlar
yapancılar lejyonu’nda fransız teğmeniyim
belki hap divanından idamım çıkar
bitmiyor nedense başlayan hiç bir film
ne yapsam içimde o eski sinemalar
. Gece Buluşması
Yaşar (Beş Dakika Bekle Git)
Sen İstinye’de bekle ben buradayım
İçimde köpek gibi havlayan yalnızlığım
Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git
Çünkü ben buradayım karanlıktayım
Çünkü elimi kestim beni kan tutuyor
Şarabım bütün ekşi suyum soğuk
Yanımda olmadınmı seni seviyorum
Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git
Yüzünü ıslatmadan ağlıyabilir misin
Gece yarıları telefon ettin mi hiç
Karanlık adamlar hüviyetini sordu mu
Ben senin olmadığını arıyorum
Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git
Yabancı gibisin miyop gözlerin kısık
Bana ait ne varsa hepsi seni korkutuyor
Sana ait ne varsa hiçbiri benim değil
Belki ölmek hakkımı kullanıyorum
Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git
. Grev
Ahmet Kaya [Grev (Dilekçe)]
Oy bilesen ki ben haa
Taş döven demir döven
Oy bilesen ki ben haa
Toz toprak içinde şanlı
Sufakatim vakti çoktur
ellerim mağrur yavru
oy bilesen ki ben haa
yerden cevahir söken
zincirini yitirmiş dev
feryadım
grev hakkımı isterim
grev hakkımı isterim
GREV !
. İhtiyarlar Balladı
Timur Selçuk (İhtiyarlar Balladı)
onlara ün mü gelir bazı bir ses mi duyarlar
yumuşak bir kedere ufalır bakışları
idam mahkûmlarıdır aslında ihtiyarlar
ölüme koşullanmış bütün davranışları
yorgun öksürükleri oturup kalkışları
yaşayıp durmaktan gizlice utanırlar
her gece artık gitmek vaktidir sanırlar
geçmiş günlerinden bir destek aranırlar
uysal bir gülümseme tek sızlanışları
idam mahkûmlarıdır aslında ihtiyarlar
ölüme koşullanmış bütün davranışları
. İstanbul Şehri Ağlıyor
Güzin Değişmez (İstanbul Şehri Ağlıyor)
şimdi gökler mecnun rüzgâr yolcu bulutlar
şimdi yürek sarhoş kağıt sarhoş kalem sarhoş
minareler elpençe divan durmaktan usanmış
mavi yeşil neon lâmbaları bir sönüp bir yanıyor
son tramvaylar fren çözüp uykuya doğru uzamış
ve iliklerine kadar geçmiş efkâr
istanbul şehri ağlıyor
ben mehtabı içmişim gökyüzü içime akmış
onlar anadan üryan ansızın karşıma çıkmışlar
bir hayal bir rüya gibi gelip elimi sıkmışlar
kimisi feshane’den kimisi Beykoz fabrikası’ndan
gözleri nemli değilmiş ama galiba açmışlar
bu kan mıdır kızılcık mıdır mum gibi veremliler
ölüm gezer gölgeniz misâli arkanızdan
merhaba mahkûmlar kelepçeliler
yumruklarınız koparılmak istemez sınıf kavgasından
yalnız sen yağma yağmur vurma kalbime kalbime
bulutlar seni almasın karanlık kana girmesin
çıkmış bir yol sefere çıkmaz olası rüzgâr
şimdi bütün türkiye bir anne gibi uyumuş
ah benim anadolu’m ah benim türkiye’m
yarana merhem olsam gözlerimi sürsem
bu çocuklar merinos fabrikası’nın işçileri bursa’dan
bunlar kömür kesilmiş kalbini söker yeraltından
söndürme lâmbamı rüzgâr bulutlar beni almasın
kaldırımlar dinleniyor başını toprağa koymuş
ne zincirler örmüşüz gözyaşlarından
bırakın İstanbul şehri kana kana ağlasın1
. Jilet Yiyen Kız
Ahmet Kaya (Jilet Yiyen Kız)
o kızı nerede nasıl görsem
aklımı başımdan alır ağzı
saçları şıra köpüğü desem
kaşları bıçak izi kırmızı
yakut pulları mı? bu ne görkem
kanlı gözbebeklerindeki yazı
beni nasıl büyüledi bilmem
kirpikleri örümcek kırmızı
kızıl demirden bir ünlem
salınması yangın yalnızı
korkmasam öpmeye eğilsem
dişleri elektrik kırmızı
çarpılmışım başım sersem
sevdim jilet yiyen kızı
göğsündeki kumrulara değsem
gagaları zehirli kırmızı
gece gündüz tek düşüncem
kasıklarımdaki ince sızı
artık kimseyle sevişemem
anladım sevişmek kırmızı
jilet yiyen kız merih’li gecem
birlikte bulacağız belâmızı
sonumuz kuşkusuz cehennem
kırmızı kırmızı kırmızı
. Karantinalı Despina
Timur Selçuk (Karantinalı Despina)
bir gül takıp da sevdalı her gece saçlarına
çıktı mı deprem sanırdın ‘ kara kız ‘ kantosuna
titreşir kadehler camlar kırılır alkışlardan
muammer bey’in gözdesi karantina’lı despina
çapkın gülüşü şöyle faytona binişi kordelia’dan
ne kadar başkaydı her kadından her bakımdan
sınırsız bir mutlulukta uyuturdu muammer bey’i
ustalıkla damıttığı o tantanalı aşklarından
işgal altüst etti nasıl da izmir’de her şeyi
öğrendi kullanmasını despina bu yanlış geceyi
körfez’de parıldayan yunan zırhlılarına karşı
miralay zafiru’yla ispilandit palas’ta sevişmeyi
gemi sinyallerinin gece bahçelere yansıması
havuzda samanyolunun hisarbuselik şarkısı
demlendikçe yalnızlığı aydınlanıyor muammer bey
olmayacak şey bir insanın bir insanı anlaması
. Kim Kaldı
Kerim Sezer (Kim Kaldı?)
silah atılmıyor
güvercin şakırtısıdır
şafakta yaldızlanan
şadırvanda su
ıhlamurlarda ezan
görkemli bir namaz uğultusu
heyhat
hamzabey cami-i şerif’inden kim kaldı
kim kaldı eski selanik’ten
laternalar sustu
sürahiler tenha
tek kibrit çakılmıyor
kim kaldı ittihat ve terakki’den
o jöntürkler ki – `hariçten
evrak-ı muzırra celbederlerdi’ –
o fedailer ki barut öksürürler
sakal tıraşları mavi
kırmızı bıyıkları biber
kim kaldı
müdafaa-i hukuk cemiyeti’nden
avcı ceketi
körüklu çizme
astragan kalpak
bazen `ittihatçı’
hafif `iştirakiyun’
öfkeli kaşları salkım saçak
kumral bıyıkları mahzun
hani felaket tütün içerler
ceplerinde idam fermanları
bellerinde Söğüt yaprağı bıçak
ya millet meclisi’nde meb’us
ya kuva-yi seyyarede asker
kadehlerde rakı
nazlı beyaz
vaniköy korusunun `teşrinler’deki sisi
gramofonda incesaz
meyhane musikisi
o şenliklerden heyhat kim kaldı
ezeli dalgınlığımızın ıslığıdır ney
keman yanlış anlaşılmasından tedirgin
utlar vahim sorular soruyor
öldü nazım samilof sarı mustafa
yıkılmış strasnoy ploscat’ın saat kulesi
eski bolşeviklerden kim kaldı
. Lili Marlen
Ahmet Kaya (Lili Marlen Türküsü)
akşam olur
mektuplar hasretlik söyler
zagrep radyosunda lili marlen türküsü.
siperden sipere ateş tokuşturanlar
karanlıkta dem çeken
ishak kuşu
bu civarlarda benim
bir cennetmekânım olacak
aslan sıfatlı johnny hisarboylu silahşör
arkasında mısır el kahire
ehramlar cana can katan nil
cüzamlı dilenci trahomlu insan
sağında mavi gözlü dilber akdeniz
solunda çöl
ve balta girmemiş orman
biz dünyalılar yemin içtik
imanımız var
hürriyet için, hürriyet aşkına
savulacak döne’m savulacak düşman
dehrin cefasını çektik
safasını süreceğiz.
biz sudanlılar
kıbleye karşı namaza duranlar
aragon’dan bıçak gibi çekilmiş yedi mısra
sydney’den bir muhalif rüzgâr
akşam olur
mektuplar hasretlik söyler
zagrep radyosunda lili marlen türküsü
dost ağlar karanfilim dost ağlar
marş söylemeden ölmek bize yakışmaz
ve biz yine yıldızlara bakarız
ve yine yıldızlar bize bakar
duadır
güneşbaht olasın civan oğlum
hürriyet için dipçik tutan el dert görmesin
. Mahûr
Ahmet Kaya (Mahur)
Nur Yoldaş (Mahur)
Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız
O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız
Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız
O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız
Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı
Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı
Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı
Gittiler akşam olmadan ortalık karardı
Bitmez sazların özlemi daha sonra daha sonra
Sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara
Simsiyah bir teselli olur belki kalanlara
Geceler uzar hazırlık sonbahara
. Mızıkacı Çocuk
Onur Akın (Mızıkacı Çocuk)
Vedat Sakman (Yeşil Fular)
Boynuna o yeşil fuları sarma çocuk
Gece trenlerine binme kaybolursun,
Sokaklarda mızıka çalma çocuk, vurulursun.
Korkusu kalmış içimizde terkedilmiş çocukların,
Yitik yüzlü fotoğraflar duruyor siyah-beyaz.
Kırık bir vazo masanın ortasında,
Yıkık dökük odada,
Susuz ve çiçeksiz..
Tasını tarağını toplayıp gidiyor gökyüzü tepemiz…den,
Korkusunu bırakıyor içimize,
Karanlığını.
Yalnızlık gibi bir şey düşüveriyor yüreğimizden,
Korkusu kalıyor içimizde,
Susuzluğu..
Ne vakit kalırsa insan korkusuyla bir başına
Ve yalnızlığı çığ gibi büyüyorsa,
Sabahları erken kalkmalı daima,
Traş olmalı,
Saçını sakalını taramalı
Ve en güzel giysilerle çıkmalı sokağa
Ki gün doğmuyorsa bir daha
Ve inancın kefesi bundan yanaysa
Ve artık ölümse korkunun soğuk adı,
Düşüvermişse yüreğimize,
Yapacak bir şey kalmamıştır,
Mutluluk adına…
. Rinna Rinnan Nay
Ahmet Kaya (Rinna Rinnan Nay)
melengecin dalında çifte sığırcık diley çifte sığırcık
ciğerime ateş değdi öley diley öley gencecik
zehir pamuk ırgatlığı gavur gündelikçilik
rinna-rinnan-nay
yüreğim bölündü lay
damarlarım delindi
kan gider kan gider
melengecin dalında çifte saksağan diley çifte saksağan
boynumda dönüp batır öley diley şol kahbe devran
ağlarım bir yandan kan kusarım bir yandan
rinna-rinnan-nay
ellerim kırıldı lay
gözüm seli duruldu
kum gider kum gider
melengecin dalında çifte güvercin diley çifte güvercin
eğnimde göynek yok öley diley ayağım yalın
ölürsem kahrımdan öldüğüm bilin
rinna-rinnan-nay
yollarım kapandı lay
bulutlar parçalandı
gün gider gün gider
melengecin dalında çifte ispinoz diley çifte ispinoz
azıktan yetimim öley diley katıktan öksüz
dirliksiz düzensiz hanidir hürriyetsiz
rinna-rinnan-nay
künyemiz yazıldı lay
kervanımız dizildi
can gider can gider
. Sen Benim Hiçbir Şeyimsin
Ahmet Kaya (Hiçbir Şeyimsin)
Sen benim hiçbir şeyimsin
Yazdıklarımdan çok daha az
Hiç kimse misin bilmem ki nesin
Lüzumundan fazla beyaz
Sen benim hiçbir şeyimsin
Varlığın yokluğun anlaşılmaz
Galiba eski liman üzerindesin
Nasıl karanlığıma bir yıldız olmak
Dudaklarınla cama çizdiğin
En fazla sonbahar otellerinde
Üniversiteli bir kız uykusu bulmak
Yalnızlığı öldüresiye çirkin
Sabaha karşı öldüresiye korkak
Kulağı çabucak telefon zillerinde
Sen benim hiçbir şeyimsin
Hiçbir sevişmek yaşamışlığım
Henüz boş bir roman sahifesinde
Hiç kimse misin bilmem ki nesin
Ne çok çığlıkların silemediği
Zaten yok bir tren penceresinde
Sen benim hiçbir şeyimsin
Yabancı bir şarkı gibi yarım
Yağmurlu bir ağaç gibi ıslak
Hiç kimse misin bilmem ki nesin
Uykumun arasında çağırdığım
Çocukluk sesimle ağlayarak
Sen benim hiçbir şeyimsin
. Sen İnsansın
Ahmet Kaya (Sen İnsansın)
yangınlar alevinden geçip de gelen dost
yanar olmuş yüreğin, nar olmuş lilişan
sen insansın sen insansın sen insan
meydanlara seni heykel heykel dikmişiz
her destana dökülmüş boydan boya adın
kahraman demişiz meçhul asker demişiz
ismin mübarek cismin mübarek
alkış alkış kasideler sarmış boyunu
ağırbaşlı kitaplar senin adına
en yiğit besteler seni söyler
kuyruklu yıldız gibi nutuklar çekilmiş
her namına her şanına bayram günleri
mızıkalar ayak vurmuş beste beste
örülmüş çelenkler aldan yeşilden
laleden sümbülden karanfilden
sen insansın lilişan iki milyar cansın
gemici ve rençber çırak ve uzman
elinde dümen yekesi süngü ve orak
dünyada şarkılar misali yaşayansın
sen insansın sen insansın sen insan
yangınlar alevinden geçip de gelen dost
yelken gibi açılmışsın zalim rüzgara
harp demiş vurmuş vurmuş lilişan
ölümler götürmüş zulümler götürmüş
deniz gözlü gök alınlı kirvelerimizi
kalbi yıkanmış çamaşır gibi temiz
çehresi yanık yanık bakırsı
ablamız süt anamız biraderimiz
emekçiler pamuk işçileri kürekçiler
tangın yerlerinde yaşayan abbas ve hasan
irzını buğdayla değişmiş kızlar lilişan
hey lilişan lilişan gülmüşem ağlamışam
bir tuhaflık olmuş dünyanın hali
çatkı çatmış karalar bağlamışam
neylersin çakı bıyıklım stelyo’m
kar sepeler sepeler çıplak döşüne
norveç’te kış yavuz gelmiş buz gelmiş
ölen ağlar italya’lım ölen ağlar
hindistan’da müslümanlar hindular
çin’de sefalet yunan’da harb-i dahili
grevciler linç edilen zenciler
yumruk gibi sıkılmış sanki dünyamız
ölümlerden ölüm beğen lilişan
sen insansın iki milyar cansın
fransız ve slovak arnavut ve alaman
kalbinde pırıl pırıl ümitler taşıyarak
dünyada bulutlar misali yaşayansın sen
sen insansın sen insansın sen insan.
. Sisler Bulvarı
Grup Dinmeyen (Sisler Bulvarı)
elinin arkasında güneş duruyordu
aylardan kasımdı üşüyorduk
ağacın biri bulvarda ölüyordu
şehrin camları kaygısız gülüyordu
her köşe başında öpüşüyorduk
sisler bulvarı’na akşam çökmüştü
omuzlarımıza çoktan çökmüştü
kesik birer kol gibi yalnızdık
dağlarda ateşler yanmıyordu
deniz fenerleri sönmüştü
birbirimizin gözlerini arıyorduk
sisler bulvarı’nda seni kaybettim
sokak lambaları öksürüyordu
yukarda bulutlar yürüyordu
terkedilmiş bir çocuk gibiydim
dokunsanız ağlayacaktım
yenikapı’da bir tren vardı
sisler bulvarı’nda öleceğim
sol kasığımdan vuracaklar
bulvar durağında düşeceğim
gözlüklerim kırılacaklar
sen rüyasını göreceksin
çığlık çığlığa uyanacaksın
sabah kapını çalacaklar
elinden tutup getirecekler
beni görünce taş kesileceksin
ağlamayacaksın! ağlamayacaksın!
sisler bulvarı’ndan geçtim sırılsıklamdı
ıslak kaldırımlar parlıyordu
durup dururken gözlerim dalıyordu
bir bardak şarapta kayboluyordum
gece bekçilerine saati soruyordum
evime gitmekten korkuyordum
sisler boğazıma sarılmışlardı
bir gemi beni afrika’ya götürecek
ismi bilmiyorum ne olacak
kazablanka’da bir gün kalacağım
sisler bulvarı’nı hatırlayacağım
kırmızı melek şarkısından bir satır
lodos’tan bir satır yağmur’dan iki
senin kirpiklerinden bir satır hatırlayacağım
seni hatırlatanın çenesini kıracağım
limanda vapurlar uğuldayacak
sisler bulvarı bir gece haykırmıştı
ağaçları yatıyordu yoksuldu
bütün yaprakları sararmıştı
bütün bir sonbahar ağlamıştı
ağlayan sanki istanbul’du
öl desen belki ölecektim
içimde biber gibi bir kahır
bütün şiirlerimi yakacaktım
yalnızlık bana dokunuyordu
eğer sisler bulvarı olmasa
eğer bu şehirde bu bulvar olmasa
sabah ezanında yağmur yağmasa
şüphesiz bir delilik yapardım
hiç kimse beni anlıyamazdı
on beş sene hüküm giyerdim
dördüncü yılında kaçardım
belki kaçarken vururlardı
sisler bulvarı’ndan geçmediğin gün
sisler bulvarı öksüz ben öksüzüm
yağmurun altında yalnızım
ağzım elim yüzüm ıslanıyor
tren düdükleri iç içe giriyorlar
aklımı fikrimi çeliyorlar
aksaray’da ışıklar yanıyor
sisler bulvarı ayaklanıyor
artık kalbimi susturamıyorum
. Sultan-ı Yegâh
Nur Yoldaş (Sultan-ı Yegâh)
Mor ve Ötesi (Sultan-ı Yegâh)
Şamdanları dolanınca eski zaman sevdalarının
Başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegahın
Nemli yumuşaklığı tende denizden gelen ahın
Gizemli kanatları ruhta ölüm karanlığının
Başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegahın
Yansıyan yaslı gülüşmelerdir karasevdalı suda
Bülbüller kırılır umutsuzluktan yalnızlık korusunda
Eylem dağılmış gönül tenha çalgılar kış uykusunda
Ölümün tartışılmazlığı nihayet anlaşılsa da
Başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegahın
Bir başkasının yaşantısıdır dönüp arkamıza baksak
Çünkü yaşadıklarımız başkasının yargısına tutsak
Su yasak rüzgar yasak açık kapılar yasak
Belki bu karanlıkta yasakları yasaklasak
Başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegahın
. Şahane Serseri
Kerim Sezer (Şahane Serseri)
yolumdan çekil yavrum
bağlasalar duramam
demir asa demir çarık dedim
neyleyim!
yolculuk dedim
ağaçlara tünedi yine akşam kargalarla bir
rüzgar kendini yerden yere vuruyor
kırık dökük yıldızlar belirli uzaktan
telsiz mevceleri ardım sıra koşturuyor
anamdan yolcu doğmuşum
yedi dağın yolları kalbimden geçer
salkım salkım mısralar gelir içimden
dudaklarımda yağmur damlaları
alır beni yollar beni alır gider
anamdam yolcu doğmuşum
nehirlerle birlikte denizlere kavuştum
akşam dedim
şu koca dünya dedim
ağlasam dedim
yola bir düşüldü mü ömür boyunca gidilir
ekmeğin ve şarabın peşinden
turnaların peşinden
büyük şehirler büyük aşklar
çığlık çığlığa terkedilir
ben
çocuklar gibi sevdim devler gibi ıstırab çektim
damarlarımda dünyanın bütün rüzgarları
harblere açlıklara yalnızlığıma rağmen
anamdam yolcu doğmuşum
neyleyim
gurbet dedim
vatan dedim
hürriyet dedim.
. Tut ki Gecedir
Ahmet Kaya (Tut ki Gecedir)
tut ki gecedir
karanlık sıvaşır ellerine camlardan
birden kırmızıya döner
trafik ışıkları
kükürtlü dumanlar yükselir
korkuya batmış
camkırığı adamlardan
tehlikeye büyür sakalları
tut ki gecedir
ihbarlar birer sansar
bir telefondan bir telefona atlar
yeraltı örgütleri tetik üstünde
adres değiştirmiş silah kaçakçıları
fahişeler birbirinden kuşkulanıyor
tut ki gecedir
katiller huzursuz
hırsızlar sinirli
hainler ürkekçedir
elleri telefona kendiliğinden uzanıyor
ihanete gece müthiş bir gerekçedir
ihbarlar birer sansar
bir telefondan bir telefona atlar
ihanet bir bilmecedir
. Üçüncü Şahsın Şiiri
Alpay (Üçüncü Şahsın Şiiri)
gözlerin gözlerime değince
felaketim olurdu ağlardım
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım
çöp gibi bir oğlan ipince
hayırsızın biriydi fikrimce
ne vakit karşımda görsem
öldüreceğimden korkardım
felaketim olurdu ağlardım
ne vakit Maçka’dan geçsem
limanda hep gemiler olurdu
ağaçlar kuş gibi gülerdi
sessizce bir cigara yakardın
parmaklarımın ucunu yakardın
kirpiklerini eğerdin, bakardın
üşürdüm, içim ürperirdi
felaketim olurdu, ağlardım
akşamlar bir roman gibi biterdi
jezabel kan içinde yatardı
limandan bir gemi giderdi
sen kalkıp ona giderdin
benzin mum gibi giderdin
sabaha kadar kalırdın
hayırsızın biriydi fikrimce
güldü mü cenazeye benzerdi
hele seni kollarına aldı mı
felaketim olurdu, ağlardım
. Varsağı
Ahmet Kaya (Haçan Ölesim Gelir)
Kerem Güney (Kelepçe) [1]
Kerem Güney (İt Yürür Yiğit Yakınmaz) [2]
Kerem Güney (Hesabı Sorulur)[3]
haçan demir dökende
ateş yiyesim gelir
gök sofraya çökende
doruktan sesim gelir
dağdan yürek sökende
kurşun dökesim gelir
çatal şimşek çakanda
yağmur perde çekende
derya göğe çıkanda
haçan ölesim gelir
1
destur bre gökkuşağı
hangi devin kılıcısın
sabah sabah kanın damlar
besbelli can alıcısın
akıl almaz bir kelepçe
anlaşılmaz hangi suça
kilitlenmiş gündüz gece
başımızda kalıcısın
öfkeyi sorduk sarından
korkuyu bildik morundan
azrail adında birinden
giyilmiş ölmek tacısın
karanlık çiçek açtı mı
ilmik boynuna geçti mi
can kuşu tenden uçtu mu
bir özgürlük ağacısın
2
yıldız basınca gölleri
kırılır zulmün dalları
hoyrat ağanın kulları
bu devran size de kalmaz
özgürlük açar yolları
it vurur yiğit yakınmaz
alnın da ölüm gülleri
arslan emzirir dulları
gizli bir güçtür bilinmez
büyütür yoksulları
bu devran kimseye kalmaz
bre karanlık dölleri
şimşek çatar çatısından
kan uğuldar kapısından
çatlar öfkenin selleri
3
doğarsın sorgudur başlar
doğmanın hesabı sorulur
dünya bir bela sofrasıdır
lokmanın hesabı sorulur
acı bir dumandır köyleri
çakaldır kurttur soyları
gecenin kanlı beyleri
dumanın hesabı sorulur
kıvılcım çektiğin demirden
canını oynadığın kumardan
bıçağın oyduğu damardan
akanın hesabı sorulur
yürü attila ilhan yürü
yaş da yanar yanarsa kuru
günü gelir böyle doğru
yazmanın hesabı sorulur
. Yangın Gecesi
Ahmet Kaya (Yangın Gecesi)
yangın gecesini giyinmiştim
ateş istanbul’a bulaşmıştı
yalnızdım zehirdim zehirliydim
bütün köprülerim atılmıştı
gemimi ellerimle batırmıştım
istanbul nefes nefes yanıyordu
sen tutuşmuştun yanıyordun
çığlıkların kulağımdan gitmeyecek
saçların tutuşmuştu yanıyordu
ateş dudaklarına bulaşmıştı
kimsecik yangını görmüyordu
neden yandığını sormuyordu
bir damlacık su vermiyordu
elini ayağını şaşırmıştı
sen bir cehennemdin yanıyordun
istanbul bir cehennemdi yanıyordu
ben eski cehennemdim yanıyordum
şiirlerim haykırmaya başlamıştı
duman beni boğmasa kör etmese
gözlerim kör olmasa ölmesem
seni görsem suçlu gözlerini görsem
yangın gecesinde kaybolduğunu
bir bıçak gibi savrulduğunu
başıma taş yağmasa düşmesem
gemiler ateş almasa gitmese
istanbul yanmasa sen yanmasan
ben kendi kendimi yakacaktım
bu geceyi bağırtan ben değilim
bu geceyi bu bir yürek gibi buğulu
bu uğultulu yangın gecesini
rezil rezil bağırtan ben değilim
gemiler kendileri bağırıyorlar
galata kulesi kendiliğinden bağırıyor
ben kendim bağırıyorum bilmeyerek
haykırdığımın farkında olmayarak
kirpiklerim bıyıklarım kavruluyor
yangın hayallerime sokuluyor.
. Yirmibeşinci Kısım
Ahmet Sinan Hatipoğlu (25. Kısım Bannelise)
Işıkları söndür suna su
Vapurları duyacağız ha
Dün gece uykumda sıçradım
Beni mi çağırdın suna su
Nereye gideceğiz ha
Yabancı değil ben kaptanım
Aç kapıyı suna su
Büyük yağmurda ıslandım
Şarabın var mı suna su
Sabahı bulacağız ha
Kadehini dinleme çıldırırsın
Elimden gelmeyen bir o
Bütün trenleri kaçırdım
Saatin kaç suna su
Yarın öleceğiz ha
Aşağıdaki listede yer alan şiirlerin de bestelendiğine dair internette bilgi mevcut ama şarkılara ulaşmadım. Sadece bilgi olması için buraya ekledim.
Şiir | Bestekâr | Makam |
---|---|---|
Türkiye Dağlarını Duman Almış (Vatan Şarkısı) | Ruhi Ayangil | Vecd-i Dil |
Şimdi Gökler Mecnun Rüzgar Yolcu Bulutlar | Gönül Paçacı | Hicaz |
Işıkları Söndür Suna Vapurları Duyacağız | Rüştü Şardağ | Hicaz |
Dinlerdim Telaşlı Kanunlardan Sarışın Türkçeyi | Rüştü Şardağ | Hicaz |
Ben Sana Mecburum | Erol Sayan | Nihavend |
Aynalarda Kalsa Da Vazgeçilmez Güzelliğin – Mutlu Torun | Mutlu Torun | Ferahfeza |
Açılmış Sarmaşık Gülleri Kokularıyla Baygın En Görkemli Saatinde | Gönül Paçacı | Segah |
Onlarca internet sayfasını taradım bu listeyi oluşturabilmek için. Her şeye rağmen gözümden kaçan şiir olabilir. Sizin bildiğiniz başka şiirler varsa onları da yorum olarak iletirseniz listeye memnuniyetle dâhil ederim.
Bestelenmiş şiirlerle ilgili diğer yazıları Bestelenmiş Şiirler kategorisinden inceleyebilirsiniz.
- Bu şiirin Youtube’da kaydını bulamadım. Bu bağlantıdan dinleyebilirsiniz. ↩︎
Merhabalar.
Çok güzel bir paylaşım, kaleminize, emeğinize ve yüreğinize sağlıklar dilerim.
Selam ve saygılarımla.
Recep Bey teşekkür ederim. Şairlerin bestelenmiş bütün şiirlerini bir araya getirmek gibi bir işe giriştim. Başarabilecek miyim emin değilim.
Aklımdaki yazı kalıbını tam oturamadım aslında. Cep telefonundan ancak bu kadar oluyor. Yazılarımı bilgisayarla yazmaya başladığımda hem daha hızlı hem daha düzenli işler çıkacak ortaya inşallah.
Merhabalar Bir Edip.
Hele ben cep telefonundan hiç yapamıyorum. Tüm paylaşım ve yorumlarım bilgisayar üzerindedir.
İnşAllah en kısa sürede yazılarınızı bilgisayar üzerinden yazıp paylaşmaya başlarsınız.
Selam ve saygılarımla.
İnşallah Recep Bey.
Cep telefonunda yazı yazmayı ben de sevmiyorum ama mecbur kalınca da yapabileceğimin en iyisi olsun diye emek veriyorum.
Emeğinize yüreğinize sağlık gerçekten çok güzel bir paylaşım olmuş yazılarınızın devamını bekliyoruz Tebrikler 👏
Teşekkür ederim Efebakan.
Yazıların devamı gelecek inşallah.
Blog adresin farklı bir adrese yönlendirme yapıyordu, bundan dolayı bağlantıyı kaldırdım. Bu sorunu çözerseniz yeniden eklerim. Bilginiz olsun. 🙂
Çok güzel bir çalışma teşekkür ediyorum.
Teşekkür ederim Gülnaz Ertan.
Şiir severlere faydalı olabiliyorsam ne mutlu bana. 🙂
Elinize , emeklerinize sağlık Listenizde 26. Sırada yer alan Attila İlhan’ın ‘Bitsin Dedik ‘ şiirine yaptığım şarkı kendi yorumumla YouTube’dan dinlenebilir: 👉 Gülden Özsoy – Bitsin Dedik
Gülden Hanım, yorumunuz için teşekkür ederim.
Listedeki bütün şarkıların listedeki sıraya uygun olarak sayfanın başında yer alan Youtube çalma listesinde mevcut olduğunu bilgi olarak hatırlatmak isterim. Ümit Yaşar Oğuzcan’ın “Bana Bir Şarkı Söyle” şiiri için yaptığınız beste ve seslendirme de buradaki listeye epey önce eklenmişti. Yakında Nazım Hikmet‘in şiiri için yaptığınız çalışma da sayfada yerini alacak. 🙂
Çok teşekkür ederim İyi çalışmalar diliyorum